Eserleri en çok dile çevrilen yazarın dilinden İstanbul 

(İstanbul’un Sırları: 434)

Dünyanın eserleri en çok dile çevrilen sekizinci yazarı İstanbul’u acaba nasıl anlatmış?  UNESCO‘nun dünya çeviri bibliyografyasına göre dünyanın eserleri en çok dile çevrilen sekizinci yazarı Hans Christian Andersen. Birçok ülkeyi gezmiş, masallar dışında yirmi kadar gezi kitabı, elliye yakın tiyatro oyunu, altı roman yazmıştır. Hikâyeleri ve masallarıyla ünlü Danimarkalı yazar Hans Christian Andersen (1805-1875), yurt dışı gezilerini de birçok seyahat günlüğüne aktardı. Burada tekrarlanan uzun alıntı, Hz. Muhammed’in s.a.v  doğum günü kutlaması veya Mevlid vesilesiyle İstanbul’a yapılan bir ziyareti anlatmaktadır. Aynı zamanda Sultan ve maiyetinin Saray’dan (Topkapı Sarayı veya Saray anlamına gelir) halka açık yürüyüşünü de anlatır. Anlatım, Osmanlı yaşamı ve toplumu hakkında dışarıdan ilginç bir bakış açısı daha sunuyor.

Masallarla insanı eğiten yazarın yolunun İstanbul’dan geçtiğini bilmiyordum. İstanbul sadece tarihte kalmıyor, masallarda, şarkılarda, türkülerde, fotoğrafta, kitaplarda,  resimlerde de yer alıyor. Kısaca İstanbul hayatın ve sanatın her alanında gündem oluyor. Ama dünyaca ünlü, eserleri en çok dile çevrilen sekizinci yazarı olan Hans Christian Andersen’in dilinden İstanbul’u hiç okumamıştım. İşte Dünyaca ünlü Andersen’den masalların yazarı Hans  Christian Andersen ve İstanbul

ÇOÇUKLARA MASAL ANLATICILIĞI YAPTI
2 Nisan 1805 te gözlerini İskandinavya’da  Danimarka’ nın üçüncü büyük kenti Odense ‘da açtı gözlerini. Ayakkabı tamircisi bir baba ve geçimini çamaşır yıkayarak sağlayan annenin çocukları olarak dünya ya geldi. Babası ile bilirlikte yaptıkları kuklalar ile  kendi minyatür tiyatrosunu kurmuştu. Babasının ölümü üzerine  henüz 11 yaşında olmasına rağmen  temizlikçilik, ayakkabı tamirciliği, terzilik gibi birçok yerde çalışmak durumunda kaldı ama küçüklüğünden de kendi model tiyatrosunu kurmasından belli olacak ki, merakı ve geniçe hayal gücü ile tiyatrodan, yazarlıktan ,koroda şarkılar söylemekten vazgeçmedi. Çocukların dilinden, onların frekansından iyi anlamış olacak ki , çocuklara masal anlatıcılığı yaptı, sonrasında ise çok masalları yazmaya başladı.  Avrupa ile birlikte başta İstanbul olmak üzere birçok yeri ziyaret etti ve gezi kitapları için ilham kaynakları aradı.
Andersen yaşamı boyunca en az 3 bin 381 eser yazmıştır.
Üretken bir oyun, seyahat günlüğü, roman ve şiir yazarı olmasına rağmen, en çok peri masallarıyla hatırlanır. “İmparatorun Yeni Giysileri”, “Küçük Deniz Kızı”, “Bülbül”, “Kar Kraliçesi”, “Çirkin Ördek Yavrusu”, “Küçük Kibritçi Kız” ve “Parmak”, Türkçeye çevrilen başlıklardan sadece birkaçıdır. 125’ten fazla dilde yayınlanmakta ve dünyanın her yerinde milyonlarca kopya halinde yayınlanmaya devam etmekte olup, günümüzde de balelere, oyunlara, animasyon ve canlı aksiyon filmlerine ilham vermektedir.

İSTANBUL SEYAHATİ
1841 yılının ilkbaharında  İstanbul’a gelen Hans ,  gelirken yolculuk yaptığı gemide küçük bir kız çocuğu ile dostluk kurmuş, çocukların frekansından  anladığını söylediğimiz Andersen,masal ruhu yeniden harekete geçmiş olacak ki bu ufak kıza masallar anlatır. yine aynı gemide Türk genç ile de dostluk yakalamış, gence meyvesini  paylaşmıştır.

KUBBELERİN SELAMLAMASI
Birçok seyyahın olduğu gibi İstanbul’a ilk girişte  göğe uzanan kubbeler Andersen ‘in da dikkatini çekmiş “ kubbeleri altın alemli camiler” olarak nitelendirmekler yapmış, İstanbul ‘un sıra sıra dizilmiş deniz kenarındaki selvileri ,kolları geniş, sanki özgürlüğe ulaşmak istercesine büyümüş kocaman çınararı, büyük büyük bahçeli evleri görmüş, hayrete kapılmış, kendince bu büyülü yeri “bir rüya diyarı” olarak betimlemiştir.
DERVİŞLER VE “RUHANİLER”
Otelinin bulunduğu Galata semtinden geçerken Galata kulesi, yine yakın civarımda bulunan Galata Mevlevihanesi görmüş, özellikle Galata Mevlevihanesi’nde dervileşlerin  dönmesini yakalayan seyyah,bu dönmeyi farklı şekilde bale tarzına benzetmiştir. Hatta Üsküdar’da  “ruhani” dediği Rufai tekkesinden oldukça irkilmiş seyyahımız .Andersen’in katıldığı bir sema törenine ait gözlemlerini ve anlatımlarını da Galata Mevlevihane’sinin 2. katındaki bir panoda bulabilirsiniz .

“NE MUHTEŞEM BİR GÜZELLİKTİR BU”
Marmara Denizi için etrafındaki yeşilliklere hayran kalan seyyahımız, olağanüstü güzelliklere ev sahipliği yaptığını,harika adalarını çok güzel şekilde sergilediğini belirtmiş, küçük bir cenneti andırdığını da cümlesine ekleyerek ” ne muhteşe bir güzelliktir bu ” demeden de geçmediğini seyahat notlarımnı yazdığı eserden okuyabiliyoruz.

RENGARENK ÇEŞMELER
Ve birde çeşmeler var tabii. Çeşmeler seyyah Hans Andersen ‘in İstanbul ‘da dikkatini en çok çekenler arasında . Ayasofya’yı arkasına alan Andersen, hemen karşısında kalan sultan III. Ahmet çeşmesi için İstanbul’un en güzel ve en büyük çeşmesi diyor. Çeşmenin şekli, üzerinde yazan ayetler de oldukça dikkatini çekmiş olacak ki ,her bir detayı farklı şekillerde betimliyor, renk renk boyalı İstanbul çeşmelerini , çatılarını ve altın yaldızlarını çin evlerine benzetiyor. Ve tabi sıra geliyor güvercinlere. İstanbul deyince gücercin olmadan olur mu ? Güvercinleri de unutmuyor seyyah Andersen ve ekliyor, çeşme ve Ayasofya arasında uçuşup durduklarını söylüyor.
EVE DÖNÜŞ
Çeşitli sebepler ile birlikte, maddi zorluklar sonucu Payitaht ‘ta fazla kalamayan ama kaldığı süre içerisinde İstanbul ‘a aşık olmuş bir şekilde ayrılan Hans Andersen 1875 yılında Kopenhag’ta yaşama veda etti.

“EVRENSEL” BİR DİL
Geleneksel masallardan yararlanarak oluşturduğu özgün masalları ile tüm dünyada tanınmış, UNESCO  tarafından yayınlanan dünya çeviri bibliyografyasına göre dünyada eserleri en çok dile çevrilen sekizinci yazarı olma özelliğini de göstermektedir. Bu da gösteriyor ki  Hans Christian Andersen  kaleme aldığı romanlarda, masallarda, tiyatrolarda evrensele yakın bir dil kullanmış , dünya üzerinde yaşayan kişiler ile iletişim konusunda  fizikçilerin tabiri ile “aynı dalga boyunu yakalayarak  ” oldukça önemli ve örnek bir karakter olduğunu göstermiştir .

*GÖZLEMLERİNDEN NOTLAR*

Arap atı, “on dokuz yaşındaki” genç Sultan Abdülmecid. Göğsünden düğmeli yeşil bir ceket giyiyordu ve kırmızı fes başlığına Cennet kuşu tüyünün takıldığı büyük bir mücevher dışında hiçbir süs takmıyordu. Çok solgun ve zayıf görünüyordu, melankolik yüz hatları vardı ve koyu gözlerini seyircilere, özellikle de Franklara dikmişti. Şapkalarımızı çıkarıp eğildik; askerler “Çok yaşa İmparator!” diye bağırdılar. ama selamlarımızı
kabul etmek için hiçbir harekette bulunmadı.

 “Neden selamlarımızı fark etmiyor?” Yanımda bir genç Türk’e sordum. “Şapkalarımızı çıkardığımızı

HC Andersen: Kuruçeşme köyünün çizimi

görmüş olmalı.”

 “Sana baktı” diye yanıtladı Türk; “Sana çok yakından baktı.”

Bununla yetinmek zorundaydık çünkü bu, en iyi teşekkür sayılırdı. Türk’e, tüm Frenk prenslerinin tebaalarının selamlarını başları açık olarak kabul ettiklerini söyledim, bu ona oldukça inanılmaz gelen bir ifadeydi. 

 Kaynak: https://islamicana.com/2012/05/10/andersen-in-istanbul-the-mawlid-of-the-prophet-muhammad/

Burası aynı zamanda ünlü masal yazarı Hans Christian Andersen’in de yattığı yerdir.

Hans Christian Andersen. 1889.  Ev İçin Hikayeler . Londra: George Routledge ve Sons.

H.C. Andersen: Tegning af landsbyen Kurutscheme Istanbul, Tyrkiet 1841