Kumrulu Mescit

Fatih Caminin İlk Mimarının Hazin Hikayesi

Hapiste iken öldürülen Şehit mimar Atik Sinan!  

Adı çok da bilinmeyen ama aslında hepinizin bildiği bir mimar

Atik Ali Mahallesinde Nişanca Caddesi üzerinde bulunan ve Fevzipaşa Caddesi üzerinde ilerlerken ‘Yavuz Selim’ İETT durağını hemen geçtikten sonra Çarşamba tarafında kalan bu mescid, Fatih Sultan Mehmed döneminde inşa edilmiş, İstanbul’un ilk mescitlerinden biridir. Bu mescidi yapan kişi ve yaptıran kişi Atik Sinan’dır. Bizim bildiğimiz Mimar Sinan ile karıştırmayın. Atik Sinan’ı aslında hepiniz çok iyi tanırsınız. Fatih Camiini inşa eden ilk mimardır.  İlk Fatih Camii’nin Mimarı olan Sinânüddin Yusuf (Atik Sinan ya da Azatlı Sinan) tarafından 15. yüzyılda kendi adına yaptırılmıştır.  Mescidin adı halk arasında hemen yakınında bulunan çeşme üzerinde bulunan iki kumru figürü nedeniyle Kumrulu Mescit olarak bilinmektedir.
ÖNCE KUMRULU MESCİDİN HİKÂYESİ
Mescidin köşesindeki çeşmenin ayna taşında bir çift kabartma kumru bulunduğundan “Kumrulu Mescit” ismiyle meşhur olmuştur. Duvarları kâgir; çatısı, son cemaat yeri ve minberi ahşap İken 1963-64 yılında aslından farklı biçimde yeniden yapılmıştır. Mescit günümüzde de yeniden restorasyonu yapılarak ibadete açılmıştır.

VE İŞTE ATİK SİNAN’IN HAZİN HİKAYESİ
Atik Sinan’ın türbesi caminin haziresindedir.Sinan, 1468/1469 tarihli ikinci vakfiyesinde anıldığı üzere ‘emîrî mimar’ yani sultanın mimarı olarak daha önce hiçbir Osmanlı mimarının anılmadığı bir sıfatla zikredilir. Bu kayıt, onun, oluşum sürecinde bulunan Hassa Mimarlar Ocağı’nın ilk üyelerinden biri olduğuna işaret eder.
Mezar taşını okuyan Murat Belge kitabında Atik Sinan hakkında şu bilgileri vermiş;

“Mezar taşından, 1471’de idam edildiğini öğreniriz (“şehit edilerek” denmiştir). Ancak bundan da önce, ünlü bir hikâye vardır. Fatih camiyi beğenmez ve Sinan’a kızar, ellerini kestirir. Evliya Çelebi bu hikâyeyi Osmanlı adaletini anlatmak üzere aktarır. Kadı, Fatih’i haksız bulmuştur. Sinan üstüne varsa, Fatih’e kısas yapılıp ellerinin kesilmesi kararını verecektir. Ama Sinan üstelemez ve ömür boyu maaş bağlanır, tazminat olarak. Ayrıca, Fatih Mehmet de kadının bu yargısını takdir eder.

Fatih ile mimarı arasında sorun çıktığı ortada en azından idam kesin. Ama sorunun ne olduğu belli değil. Yaygın söylenti, cami için Fatih’in verdiği sütunları Atik Sinan’ın keserek kısaltması. Niçin kestiği sorulunca Sinan, “kubbe bu kadar yüksek sütunlara oturtulursa depreme dayanamazdı,” yollu bir cevap veriyor. “El kesme” cezasının gerekçesi de bu (oysa mühendislik açısından doğru bir cevap olabilir). Ama cami yapılırken en başta sütunların dikilmesi gerekir. Bu durumda, kesilip kesilmediği o zaman anlaşılırdı.

Bir ikinci neden, cami tamamlandığında, Fatih’in Ayasofya’nın aşılamadığını görerek gazaba gelmesi olabilir. Eldeki çeşitli ipuçları böyle bir hayal kırıklığının gerçekten yaşandığını akla getiriyor. Atik Sinan, hapiste iken dövülerek öldürüldüğünü kaynaklar söylüyor.

 

SİNÂN-ı ATÎK HAKKINDA BİRAZ DAHA DETAYLI BİLGİ

Atik Sinan’ın yaptırdığı eserler arasında, vakfiyelerden anlaşıldığı kadarıyla, çeşmesinin üzerinde bulunan bir çift kumru rölyefine nazaran Kumrulu Mescid ismini alan bir mescid, Baba Saltuk ya da Aşık Paşa adıyla anılan bir zaviye ve mektep inşa eden Atik Sinan’ın vakıfları arasında bir de kilise yer almaktadır 1464 tarihli vakfiyede işaret edilen söz konusu kilisenin, Fener’de bulunan bir XIII. yüzyıl yapısı ve aynı zamanda İstanbul’da bulunan camiye çevrilmemiş tek Bizans dönemi ibadethanesi olan, halk arasında Kanlı Kilise olarak tanınan Theotókos Panaghiótissa / Panaghía Muchliótissa adlarıyla bilinen bina olduğu kabul edilir.
Vakfiyeler, Sinan’ın İstanbul’da çok sayıda gayrimenkule sahip olduğunu bildirmektedir; 1464 tarihli ilk vakfiyeye göre Sinan, Sultan tarafından kendisine verilen arazi ile Kumrulu Mescid’in giderleri için yakınında bir dükkân, dört hücre, bedestende dokuz dükkan, bir başcı dükkanı ile ona bitişik dükkanlar ile yukarıda bahsedilen kilise ile ona bağlı iki hücre; günümüze ulaşamayan zaviyenin giderleri için bedestende on iki, Çemberlitaş’ta on beş olmak üzere çeşitli dükkanlar vakfetmiştir. 1468/1469 tarihli ikinci vakfiyede mescidin yanına tek katlı bir mektep ile yirmi sekiz dükkân ve dört oda daha eklenmiştir.
Vakfiyede, ayrıca 2500 metrekareye yakın bir arazinin Sultan tarafından Sinan’a bağışlandığı belirtilir (Konyalı, 1953, 3-43; Ayverdi, 1989, 439-40). Her iki vakfiyesi, Sinan’ın, 3500 metrekareden fazla arazi, kırktan fazla dükkân, çeşitli evler ve hücreler ile bir kiliseyi vakfedecek bir mali güce sahip olan önemli bir figür olduğunu gösterir (Yerasimos, 2010, 211-2


Kaynak: file:///C:/Users/Okul/Desktop/3040-25894-1-PB.pdf