Vefa timsali, hayatını Kuran’a ve insana adayan bir alim

Çocukluğumuzda Kuran’la ilk tanışmamız onun Kuran meali ile olmuştu. Birçoğumuz bilir Hasan Basri Çantay’ı. Birçoğumuz onu Kuran-ı Kerim Meali ile bilir. Fakat onun bir başka özelliği daha var ki o da : “Vefası –Dostluğu ”dur. M. Akif hakkında “Akifnâme” diye müstakil kitap yazar. M. Akif’le karakterleri de birbirine benzer. Onunla aynı evde kalırlar. Hatta Akif, yazdığı “Bülbül” şiirini Hasan Basri’ye ithaf eder. M. Akif’in İstiklal Marşı’nı yazmamadaki ısrarını duyduğunda çok üzülür. Akif’i ziyaret eder ve uzun uğraşlar sonunda onu “İstiklâl Marşı” yazmaya ikna eder.

İşte Hasan Basri Çantay hakkında bilmemiz gereken diğer detaylar:

ÇOK YÖNLÜ BİR ALİM
Cumhuriyet döneminin önde gelen ilim ve din adamlarından biri olan Hasan Basri Çantay, ilim adamı, gazeteci, milletvekili ve din âlimi yönleriyle bilinir. Çantay, Kurtuluş Savaşı günlerinde fikir ve yazıları ile halkı milli mücadeleye çağıran bir cemiyet adamıdır. 1887 yılında Balıkesir’de dünyaya gelen ve ailesinin tek erkek çocuğu olan Hasan Basri henüz Balıkesir idadisinde okurken babasını kaybetti. Bunun üzerine ailesinin bakımını üstlendi. Eğitimini yarıda bırakan H. Basri, Nafia (Bayındırlık) dairesinde görev aldı. Böylece artık hem ailesinin geçimini sağlama imkânı bulur hem de hukuk, edebiyat ve felsefe dallarında da hayli mesafe kat eder.

MİLLİ MÜCADELEDE EN ÖN SAFTA YER ALIR
1908 Meşrutiyet’inin ilan edilmesinden sonra basın hayatına atılan H. Basri Çantay, farklı zamanlarda birçok gazete çıkarır. Bu gazetelerde Çantay, vatanın korunması konusunda ateşli yazılar yazar, milletin işgalcilere karşı ortak tavır koyması gerektiğini ısrarla vurgular.Cemiyetteki bozulma ve kaosa karşı korkusuzca mücadele veren Çantay, yakın dostlarının ‘başını belaya sokma’ demelerine rağmen haksızlıklara karşı durmuş ve duruşundan taviz vermemiştir. Ancak bundan dolayı tutuklanmasına karar verilmiştir. Bunun üzerine dokuz ay kolluk görevlilerinin aramasından kurtulmak için köy köy dolaşmış ve kendini gizlemiş, bu zaman zarfında da köylüleri Milli Mücadele için örgütlemeye çalışmıştır. Her şeye rağmen zoruna giden bu durum canına tak etmişti. Kendisi bu hali şöyle anlatıyor: ““Bu mülahazalar beni çok rahatsız eti. Müteessirdim… Kafamın içi ateş gibi yanıyordu. Üzerimde bir rovelver vardı. Böyle, dostlara yük olmak ne büyük azap idi. İşi adeta kökünden halletmek fikri depreşiyordu. Hatta ‘Vasiyetname’ bile hazırlamıştım. Refikam bir ara karşıma dikildi. ‘Bana acımıyor musun?’ dedi gözümden kayboldu. Bu rüya değildi, hakikatti. Ağladım, ağladım… Beni bu akıbetten kurtaran dindarlığımdı, Allah’ın yardımı idi.”

HAYATINI KURANA VAKFETTİ
Hasan Basri hayatının geri kalan kısmını Kuran Meali’ne vakfetmiştir. Yazdığı üç ciltlik Kuran Meali şu ana kadar yazılmış en güzel meal olma özelliğini korumaktadır. Birçok hayır kurumunda aktif görev yapan, öğretmenlik yapıp talebe yetiştiren, haksızın karşısında, haklının yanında yer alan Hasan Basri Çantay, 4 Aralık 1964 yılında hakkın rahmetine kavuşmuştur. Vasiyeti üzerine, Edirne Kapı Şehitliği’ne defnedilmiştir.

PRATİK ZEKÂSI İLE HALKIN SEVGİSİNİ KAZANDI
B
ir keresinde aile adı “Bilal” olan bir şahıs, bu ismi soyadı olarak almak ister. Ne var ki nüfus memuru “Bilal” sözcüğünün Arapça olduğu gerekçesiyle o kişinin arzusunu yerine getirmez. Adam dedelerinden gelen bu lakabı soyadı olarak almak için ne kadar ısrar ettiyse de memur bir türlü bu işe yanaşmaz. Nihayet adama “Hasan Basri Bey’den kelimenin Türkçe olduğuna dair bir kâğıt getirdiği takdirde” arzusunu kabul edeceğini söyler. Bunun üzerine adam soluğu Hasan Basri Bey’in yanında alır ve durumu yana yakıla anlatır. Basri Hoca pratik zekasıyla probleme hemen bir çözüm üretir ve kelimenin “bil” ve “al” sözcüklerinin birleşmesiyle meydana gelmiş Türkçe kelime olduğuna dair bir kâğıt yazıp adamın eline tutuşturur.

Bunu duyan bir başkası, daha önce “saraç” soyadı almak isteği aynı gerekçeyle geri çevrildiğinden hemen Çantay’a müracaat edip “saraç” sözcüğünün Türkçe olduğuna dair bir kâğıt ister. Çantay, bu sözcüğün Arapça kökenli olduğunu bilmekle birlikte adamın işinin görmek için onun da “sar” ve “aç” olarak iki Türkçe sözcükten oluştuğu yolunda görüş bildirerek işini görür.

SON NEFESİNE KADAR İLME ADADI KENDİSİNİ
Hasan Basri Bey, yaşı oldukça ilerlemesine rağmen, böylesi yoğun bir çalışma temposundan hız kesmeyince oldukça yorulup yıpranır. Zihin yorgunluğu hastalığına yakalanan bu hizmet eri, mecburen emekli olmak zorunda kalır. Emekliliğinin ardından kendini tamamen ilmî çalışmalara veren Basri Bey, yazılarına bir süre ara vermek durumunda kalırsa da, yurdun değişik yörelerinde yayınlanan gazete ve dergilerde yazılar yazmaya devam eder. Bu tutumunu hastalığı dışında ölümüne kadar sürdürür.

MEZARI TEKRAR ACILDIĞINDA CESEDİ BOZULMAMIŞTI
Vefatından 7 yıl sonra, 1971’de toprağa verildiği yerden çevre yolunun geçmesi sebebiyle mezarının yerinin değiştirilmesi gerekir. Sonrasını Türkiye Yeşilay Cemiyeti eski Genel Başkanı Selahaddin Kaptanağası’ndan dinleyelim: “Şiddetli ve karlı bir kış günü, mübârek naşını hayrûl-Halefi Mürşid Bey, ben ve mezarcı olduğu halde üç kişi, yeni makamına nakil ve tevdi ettik. Kefeni çamurlu fakat mübarek vücudu konduğu gibi tertemiz ve sapasağlamdı.”

ESERLERİ:  Mektepli Yavrularıma (Balıkesir 1922), Müslümanlıkta Himâye-i Etfâl (Ankara 1341), Ülkü Edebiyatı (Balıkesir 1939), Zekâ Demetleri (Balıkesir 1939, İstanbul 1962), Kara Günler ve İbret Levhaları (İstanbul 1964) adlı eserleri de vardır.

Hasan Basri Çantay’ın şiirleri Mürşit Çantay tarafından Babamın Şiirleri adıyla neşredilmiştir (İstanbul 1964). Basılmamış eserleri de şunlardır: Türk Savları, İslâm’da Cihad ve İdman, Dîvânü lugāti’t-Türk Tercümesi (tamamlanmamış), Kalendernâme (fikrî ve felsefî denemeler), İstimlâk Kanunları ve Şerhleri, Ticarî İkrar, Şifâ-i Şerîf Tercümesi.