Öyle bir dostluk ki “ölünce de yan yana “

Hayattayken de çok yakındı ölünce de mezarları yakın oldu.

Babanzâde Ahmet Naim (1872-1934), Darülfünun’da görev yapmış müderris ve felsefeci. Müderris, mütercim, fikir adamı ve yazar. Ahmed Naim İstanbul’da 13 Ağustos 1934 Pazartesi günü öğle namazının ikinci rek‘atında secdede vefat etti. Mehmed Âkif, “Naim’in vefat haberi üzerime dağ gibi yıkıldı” diyerek üzüntüsünü dile getirirken aynı zamanda onun kaybının büyüklüğüne de işaret etmiş oluyordu. Kabri Edirnekapı Mezarlığı’nda, dostu Mehmet Akif’in yanındadır. Öyle bir dostluk ki, iki dostun mezarı yan yana bulunmaktadır. Babanzâde’nin ilmi şahsiyetini ön plana çıkaran diğer bir yönü de usta bir muhaddis oluşudur. Ahmet Naim’in bu yönü, İslam âlimlerinin çoğunun Kuran-ı Kerim’den sonra en önemli kaynak diye nitelendirdiği Sahih-i Buhari’nin Tecrid-i Sarih Tercümesi’ne yazdığı mukaddimede ortaya çıkıyor. Yazdığı 500 sayfalık bu mukaddime, son derece önemli ve oldukça geniş bir hadis usulü kitabıdır. Merhum bu eşsiz mukaddimeden sonra Tecrid-i Sarih’in iki cildini daha tercüme etmiştir. Maalesef bu muazzam eseri tamamlayamadan ömrü tamamlandı. Daha sonra bu tercümeye Prof. Dr. Kamil Miras devam etmiş ve bitirmiştir. Türk lugatı yapmaya çalıştığı, ancak bu teşebbüsün yarım kaldığı da bilinmektedir.

 

İşte hayatı ile ilgili diğer detaylar:

 

ARAPÇA VE FARSÇAYI ÇOK İYİ BİLİYORDU
Bağdat’ta doğdu. Babanzâdeler’den Mustafa Zihni Paşa’nın oğludur. Galatasaray Sultânîsi ve Mülkiye Mektebi’nde okudu. Bir ara Hariciye Nezâreti Tercüme Kalemi’nde çalıştıktan sonra Maarif Nezâreti Yüksek Tedrisat müdürlüğüne getirildi (1911-1912). Galatasaray Sultânîsi’nde Arapça okuttu (1912-1914) ve Maarif Nezâreti Telif ve Tercüme Odası üyeliğinde bulundu (1914-1915). Daha sonra Dârülfünun Edebiyat Fakültesi’nde felsefe, mantık, ruhiyat ve ahlâk dersleri müderrisliğine başladı (1915); bu görevini Dârülfünun’un lağvedilmesine kadar (1 Temmuz 1933) aralıksız sürdürdü. Bu tarihte üniversite yeniden kurulurken açıkta bırakıldı. Arapça, Farsça ve Fransızca’yı çok iyi bilen, Doğu ve Batı kültürünü tam mânasıyla hazmetmiş olan Ahmed Naim, Arap edebiyatından seçtiği parçaların tercüme ve şerhlerini Servet-i Fünûn dergisinde “Bedâyiu’l-Arab” başlığıyla neşrederek yazı hayatına başladı (1901).

ÇOK İYİ BİR CEVİRMENDİ
Felsefe alanında değerli bir mütercim olduğunu, Georges Fonsgrive’in birçok terim ihtiva eden psikoloji kitabını İlmü’n-nefs adıyla Türkçe’ye çevirmekle ispat etmiştir. Telif ve Tercüme Odası’nda üye iken de aynı hassasiyeti gösterir, kabul ettiremediği fakat doğru olduğuna inandığı terimleri kendi eserlerinde kullanırdı. Tecrîd-i Sarîh Tercemesi’nde, Türk dilini kullanmadaki ustalığı yanında Arapça kelimelerin en uygun karşılığını bulmadaki mahareti de açıkça görülmektedir.

TÜRKÇENİN SADELEŞTİRİLMESİNİ SAVUNMUŞTU
 Türk dilinin istiklâlinin korunmasına dair yazılar yazdı; ilmî terimlere dokunulmadan Türkçe’nin arındırılmasını ve üslûbun sadeleştirilmesini savundu. Kendisine “Arapçacı” denmesine rağmen yazılarında Türkçe’yi ustalıkla kullandı. Hatta onun Mehmed Âkif’le birlikte Âsım Efendi’nin Kāmus Tercümesi’ndeki Türkçe kelimeleri seçerek bir Türk lugatı yapmaya çalıştığı, ancak bu teşebbüsün yarım kaldığı da bilinmektedir.

AMİŞ EFENDİNİN MÜRİDİ
“Sormazsan mâlumatını söylemeyen”, “dinlemesini bilen”, “sözü senet teşkil eden” güvenilir adam özellikleriyle Mehmed Âkif’in “ashaptan sonra en sevdiği kişi” olan Ahmed Naim’in İslâm’a bağlılığı tamdı. İlim ve irfan erbabı kimselerle sohbet etmekten çok hoşlanırdı. Kayınpederi Fâtih türbedarı Ahmed Amiş Efendi’ye intisap etmişti. Şâfiî mezhebine mensuptu. İslâm birliği ve kardeşliği konusunda çok titiz ve dikkatli olup bu birliğe zarar verme ihtimali bulunan her harekete karşı çıkmıştır. Türkçülük cereyanlarına Türk olmadığı için cephe aldığı ileri sürülen Ahmed Naim, İslâm birliği açısından sakıncalı bulduğu Arap İttihat Kulübü’nün isim ve kuruluşunu da tenkit etmiştir. Kavmiyet ve cinsiyet davası gütmeyi İslâm’ın varlığı için kanser kadar tehlikeli bulmuş, bunu “yabancı bir bid‘at”, “Frenk hastalığı” olarak nitelendirmiş ve bu davanın faydalı ve zararlı taraflarını Kur’an ve Sünnet’e dayanarak izah etmeye çalışmıştır.

ESERLERİ:

1) Temrinat 1900

2) Mebadi-i felsefeden İlm-ün Nefs (tercüme) 1915

3) İslamda Dava-i Kavmiyet 1916

4) Hikmet Dersleri (felsefe) 1919

5) İlm-i Mantık (tercüme) 1919

6) Tevfik Fikrete Dair Filozof Dr. Rıza Tevfik Beyfendiye ( cevap) 1920

7) Ahlak-ı İslamiyye Esasları 1924

8) Kırk Hadis (tercüme) 1925

9) Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecridi Sarih Tercümesi 1-2 cilt 1928

 

Kaynak : http://www.islamansiklopedisi.info/dia/ayrmetin.php?idno=040375&idno2=c040325#3