Osmanlı’da hızlı posta servisi "peykler" vardı

Osmanlı’da “twitter ve facee” yoktu ….Onun yerine hızlı posta servisi “Peykler”  vardı.  Ve bugünkü motorsikletli kurye yerine de “hızlı peykler” vardı.

Hazırlayan: Fahri Sarrafoğlu

Osmanlı’da hızlı ve özel haberleşme sistemini kimler ve nasıl yapıyorlardı? İstanbul’dan Edirne’ye koşa koşa iki günde gidebilen özel kıyafetli, özel donanımlı kişiler vardı. Bunların en büyük özelliği ise “Çok özel mesajları” iletiyor olmasıydı. Bugünün motorlu kuryeleri yerine eskiden “peyk “ denen kişiler Padişah’ın çok özel mesajlarını iletiyorlardı.
Osmanlı saray teşkilatında “Peykhâne-i Hassa Ocağı” adıyla yerini alan bu kurum, Sultanahmed civarındaki Peykhane Kışlası’nda barınan bir hizmet bölüğü idi.

YALIN AYAK KOŞUCU
Peykler, görevlerini ifa ederken yalın ayak gerçekleştirmişlerdi. Koşu eğitimine küçük yaşlardan itibaren başladıkları bilinen Osmanlı peykleri, belirli bir eğitim çalışmasından sonra, sarayın düzenlediği peyk seçme imtihanına katılıyorlardı.

 

 

 

 

1 GÜN VE 1 GECEDE İSTANBUL’DAN EDİRNEYE
Uzak yerlere acele haber göndermekte kullanılan bu peykler, gece dahi istirahat etmeden bütün gün boyu 24 saat aralıksız koşabildikleri için daha çabuk hedeflerine ulaşabiliyor ve daha güvenilir sayılıyorlardı. Tam günlük persformansları 25-30 fersah (1 fersah yaklaşık 5 kilometre) olan bu peykler, İstanbul – Edirne arasındaki 156 kilometrelik mesafe için bir gün ve bir geceye ihtiyaç duyuyorlardı. Yani saatte ortalama 6.5 km. koşmuş oluyorlardı.
Kanunî dönemine ait bir seyahathanemede ise, Sinan Paşa’nın peykinin bu mesafeyi bir günde alıp, ertesi gün döndüğünü yazmaktadır.

NEDEN ATLI DEĞİLDE YAYA “PEYK”KULLANILIYORDU?
Kaynaklara göre, peyklerin atlı yerine kullanılma sebebi, hem gizli haberleşme hem de daha hızlı ve kamuflaş imkanın olmasından kaynaklanıyordu. Atlı haberciler, yorulan atlarını da menzillerde değiştirerek mesafeleri hızla katedebiliyorlar, fakat sadece gündüz gidebildiklerinden, toplam olarak daha uzun bir süreye ihtiyaç duyuyorlardı.
Aynı şekilde Selçuklu dönemi kaynakları da uzun mesafeler için atlarla koşucular arasındaki performans farkı ile ilgili olarak, iyi hazırlanmış bir atın günde 90 km., iyi yetişmiş bir peykin ise 120 km. koşabileceği belirtilmiştir.

AĞIZLARINDA ÖZEL “DELİKLİ TOPLAR” VARDI ÇÜNKÜ…
Peyklerin en belirgin özellikleri ise ağızlarındaki delikli demir toplarla koşmaları. Delikli demir topun, düzenli burun solunumu sağlaması ve “dalaklanma” olayı üzerinde etkili olduğu düşünülmekte. Aynı zamanda bu top, ağızdaki tükürük salgısının devamlılığını sağlaması açısından da önemliydi. O dönem ve günümüz koşucularında da gözlenen ve kesin bir çözüm getirilememiş olan “dalaklanma” veya “dalak tutması” tabirleri ile anlatılan olay büyük bir soru işaretidir. Rivayetlere göre, peyklerin küçük yaşta özel bir operasyonla dalaklarının alınması da oldukça ilginç.


ÇINGIRAK DA TAKIYORLARDI
Dizlerinin altında bağlı bulunan çıngıraklar, sesler çıkararak yol üstündeki küçük hayvanatın, kaçışarak zarar görmemesini sağlar. Bu çıngıraklar belirli bir süre sonra kudüm, tef gibi ses çıkarmaları özelliği ile Peyklerin bir nevi tam konsantrasyona geçmelerine yardımcı olmakta, belirli bir ritmi yakaladıktan sonra manevi güçlerini de kullanarak uzun süre koşabilmelerini sağlamaktaydı. Özellikle bu konu araştırmacıların büyük ilgisini çekmekteydi. Ayrıca peykler, durmaksızın gece-gündüz süren bu uzun maratan boyunca bellerinde içibadem ve akide şekerleriyle dolu bir mendil taşıyorlar, güç kazanmak ve baygınlığı önlemek için belli aralıklarla bunları yiyorlardı. Peykler; bellerine çenge raklan asılı gümüş kemer takar, yeşil gömlek giyerler. Kemerlerinde badem ve akide şeker torbası bulundururlardı. Glikoz ihtiyacını bu şekerlerden karşılar bazen de gittikleri yerlerde çocuklara bu şekerlerden ikram ederlerdi. Başına külah giyer, bir elinde kendisini yabani hayvanlara karşı korumak için nacak taşırdı.