Osmanlı Döneminin ilk “Ansiklopedisini yazan " şeyhülislam

Osmanlı Döneminin ilk “Ansiklopedisini yazan”, Osmanlı’nın dokuzuncu şeyhülislamı olan  bu zatı ziyaret etmek ister misiniz?

Evet, Edirnekapı Şehitliğinde bir alim, bir şeyhulislam ve bir paşa yatıyor. Hepsi bu zat-ı muhteremde toplanmış. Aynı zamanda Osmanlı’nın dokuzuncu şeyhülislamı ve 3 Osmanlı Padişah’ına hizmet etmiş. Hatta Yavuz Sultan Selim O’nun atının ayağından çıkan çamurun türbesindeki sandukanın üzerine konulmasını isteyecek kadar O’na hürmet etmiştir.  Kim mi bu zat-ı muhterem..

Hazırlayan: Fahri Sarrafoğlu

ASKERİ RÜTBEYİ DEĞİL İLMİ RÜTBEYİ TERCİH ETTİ
Edirnekapı Şehitli’nde türbesi bulunan bu Osmanlı âlimlerinin en meşhurlarından: “ İsmi, Ahmed bin Süleymân bin Kemâl Paşa’dır. Lakabı Şemseddîn’dir. Dedesi Kemâl Paşa’ya izafeten İbn-i Kemâl ve Kemâl Paşazade isimleriyle tanınmıştır. 1468 (H. 873)’de doğdu. 1534 (H. 940)’da İstanbul’da vefât etti. Bir ümerâ ailesine mensub bulunan İbn-i Kemâl Paşa, ailesinin nezâretinde iyi bir tahsîl görmekle beraber, zamanının geleneği îcâbı, önce askerî sınıfa girdi ve sipahi olarak ikinci Bâyezîd Hân’ın seferlerine iştirak etti. Daha sonra ilmiye sınıfına geçti. Neden geçtiği ise oldukça ilginçtir. Bakın, hikayesi şöyle: Osmanlı döneminde üç padişah görmüş Osmanlı’nın dokuzuncu şeyhülislamı İbni Kemal, Sultan II. Beyazıd-ı Veli zamanında Sipahi Ocağında bir askermiş. O zaman bir komutanının yani bir paşanın Filibeli bir âlim geldiğinde ayağa kalktığını görmüş. Bir asker arkadaşı ile bu konuda sohbet etmişler. ‘Bu zat kim ki paşa ayağa kalktı?’ diyerek hayrete kapılmış. Arkadaşı da onun Tokatlı Molla Lütfi adında çok büyük bir âlim olduğunu söylemiş. O gün Osmanlı’da âlimlerin baş üstünde tutulduklarını anlayan İbni Kemal; ‘Ben orduda yükselsem en fazla bir paşa olurum’ diye düşünmüş ve asıl önemli makamın paşalık değil hocalık olduğunu anlamış. İstanbul’a döndüğünde ordudan ayrılmaya ve kendisini ilme vermeye karar vermiş.
VE OSMANLI’NIN İLK ANSİKLOPEDİSİNİ  YAZIYOR
İbn-i Kemâl Paşa, Molla Lütfî, Kestelli ismiyle meşhur Muslihuddîn Mustafa Efendi, Hâtibzâde Muhyiddîn Mehmed Efendi ve Muarrifzâde Sinânüddîn gibi zamanın meşhur âlimlerinden ilim öğrenip, icazet (diploma) aldı. Tefsîr, hadîs ve fıkıh ilimlerinde derin âlim olarak yetişti. Edirne’de Taşlık adıyla tanınan Ali Bey’in medresesine müderris olarak tâyin edildi. Burada müderris iken, pâdişâhın emri ile Tevârih-i Âl-i Osman adlı târihini yazdı. Osmanlı tarihini anlatan, 10 ciltlik Tevârîh-i Âl-i Osman’dır. Bu eser hâlen, Osmanlı tarihinin temel başvuru kaynaklarının başında gelmektedir. Burada sadece hâdiseleri vermekle yetinmeyip yer yer eleştiri ve yorumlarda da bulunmuştur. Olayları kronolojik olarak anlatan eser, ‘secî’yi dikkate alarak yazıldığı ve zamanında kullanılan Türkçe kelimelere özellikle yer verdiği için edebî kıymeti de haizdir. Ancak bu açıdan henüz incelenmemiştir. On altıncı asrın ilk yarısında, Osmanlı kültürünün en büyük mümessili olarak görülen İbn-i Kemâl Paşa, bütün vaktini ilme veren âlimlerdendir. İlmi ile büyük bir şöhret kazandı ve zamanındaki pek çok âlim, bâzı mes’elelerde ona başvurur oldu. Bir kısım ulemâ da yazdığı eserleri tashih (kontrol) maksadıyla ona gönderirlerdi. Ahlâkı güzel, edebi mükemmel, zekâsı ve aklı kuvvetli, ifâdesi açık ve vecîz olup, iki dünyâ faydalarını bilen ve bildiren, pek nâdir simalardan biri idi. Cinnilere de fetva verirdi. Bunun için Müftiy-üs-sekaleyn (insanların ve cinnîlerin müftîsi) adı ile meşhur oldu. Büyük bir âlim olduğu gibi, güçlü bir târihçi, değerli bir edîb, kuvvetli bir şâir idi. Tasavvufta da ileri derece sahibi idi.

ATININ SIÇRATTIĞI ÇAMUR BİLE DEĞERLİ
Mısır seferinde İbn-i Kemâl Paşa, Anadolu kazaskeri olarak pâdişâh Yavuz Sultan Selim Han’ın yanında bulunuyordu. Bu yolculukları sırasında sohbet ederek yol alırken, bir ara İbn-i Kemâl Paşa’nın atının ayağından sıçrayan çamurlar, Yavuz Sultan Selîm Han’ın kaftanına sıçradı. Pâdişâh’ın kaftanına çamur sıçrayınca, İbn-i Kemâl Paşa mahcûb olup, atını geriye çekerek özür dileyince; Yavuz Sultan Selîm Han’ın ona dönerek; “Üzülmeyiniz, âlimlerin atının ayağından sıçrayan çamur, bizim için süstür. Vasiyyet ediyorum, bu çamurlu kaftanım, ben vefât ettikten sonra kabrimin üzerine örtülsün” dedi. Bu vasiyyeti yerine getirildi.

EBUSSUD’A HOCALIK YAPIYOR
Onun en büyük eserleri şüphesiz yetiştirdiği büyük âlimlerdir. Pek çok âlimin yetişmesine vesile olduğundan ve ilmî kudretinden ötürü ona “Muallim-i evvel” denilmiştir. Talebesi Ebussud’a da “Muallim-i sani”. Birçok ilme olan vukufunu eserleriyle ispatlayan müellifimiz, devrinde Osmanlı ilim ve kültür hayatının en mühim temsilcilerindendir. Daha genç yaşlarında o, Taftazânî ve Cürcânî gibi devasa âlimlerle mukayese edilmiştir. Onun kendinden önceki ulemayı unutturduğu ve ilmin kaidesini, çöktükten sonra tekrar diktiği söylenmiştir. Muasırı pek çok âlimin, içinden çıkmakta zorlandıkları meselelerde ona müracaat ettikleri ve eserlerini ona tashih ettirdikleri bilinmektedir.

İbn-i Kemâl, hatasından dönebilme ve hatasını îtiraf edebilme erdemine sahip bir kimsedir. Bir de fasında yanlış bir fetva verdiğini anlayınca, yanlışını düzeltmek için fetva verdiği kişileri bulmaya ve doğru görüşü düzeltmeye çalışmıştır.

Vasiyeti ve Vefatı
Kemâlpaşazâde, vasiyetinde cenazesinin alâyiş ve nümayişten uzak, bir derviş cenazesi gibi kaldırılmasını ve mezarının üzerine türbe yapılmayıp sadece bir taş dikilmesini istemiştir.

1534 yılında İstanbul’da rahmet-i Rahmân’a kavuşmuştur. Cenazesi Fatih Camii’nden kaldırılarak, Edirnekapı mezarlığına defnedilmiştir. Vasiyetine uygun şekilde, mezar taşı olarak mermer yerine kaba bir köfeki taşı dikilmiş ve ona; “İrtahale’l- ulûmu bi’l- Kemâl” (Kemâl’le birlikte ilimler de göçtü.) yazılmıştır.

Detaylı bilgi edinmek isteyenler şu linke tıklayabilirler: http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Islam-Alimleri-Ansiklopedisi/Detay/AHMED-IBNI-KEMAL/3216