“İşte Zeyrek Camii’nin saklı hikâyesi”

İbadethane- Üniversite –Hastane ve Cami

“İşte Zeyrek Camii’nin saklı hikâyesi”

Fahri Sarrafoğlu

Fatih ilçesinin en güzel kültürel mirası arasında yerini alan Zeyrek Cami’nin belki de bilmediğimiz birçok sırrı olduğunu biliyor muydunuz?  Ayasofya’dan sonra dünyanın ikinci Bizans yapısı olan Zeyrek Camii’nin, Bizans döneminde hastane olarak kullanıldığını ve sıkı durun bu hastanede çalışan başhekimin “TÜRK DOKTOR” olduğunu biliyor muydunuz? İşte DETAYLAR:

İSTANBUL’A HÂKİM BİR TEPEDE KURULAN MANASTIR
Bugünkü adıyla Zeyrek Camii, B
izans dönemine ait Pantokrator Manastırı’nın kiliseleri olup Haliç’e hâkim bir tepenin üstünde teraslarla düzenlenmiş geniş bir arazi üzerinde kurulmuştur. Camiyi oluşturan birbirine bitişik üç kilisenin Bizans devrindeki isimleri Evrenin Hâkimi Îsâ Mesîh (Hristos Pantokrator), Başmelek Mikhail (Arhangelos Mikhail) ve Şefkatli Meryem Ana’dır (Theotokos Elaiusa). Manastır İmparator II. Ioannes Komnenos’un eşi, Macar Kralı Laszlo’nun kızı Eirene tarafından 1124 yılı dolayında inşa edilmeye başlanmış.

50 YATAKLI HASTANESİ DE VAR
Yapıldığı dönemde manastırın elli yataklı, beş bölümlü, iyi düzenlenmiş bir hastahanesi, kütüphanesi, yaşlılar yurdu, tıp mektebi, eczahane ve ayazma gibi bölümleri vardı. Burası aynı zamanda Bizans imparatorluk ailesinin de gömüldüğü bir yer olarak da kullanılmıştır.  Başta yapının bânisi imparator ve imparatoriçe ile daha sonra Komnenos ve Palaiologos hânedanlarına mensup birçok kişi buraya gömülmüştür.

HAÇLI İŞGALİNDE TALAN EDİLİYOR
Bizans devri boyunca şehrin çok saygı gösterilen yapıları arasında olan manastır Latin işgali esnasında Venedikli Katolik din adamları tarafından kullanılmıştır. TDV İslam Ansiklopedisinde Hayri Fehmi Yılmaz’ın verdiği bilgiye göre, bu sırada yapıların zengin kilise eşyası, Hristiyan azizlere ait bazı kutsal hâtıralar (rölikler), hatta yapı malzemeleri başta Venedik olmak üzere Avrupa’nın değişik şehirlerine götürülmüştür. Yapı, İstanbul’un Doğu Katolik İmparatorluğu’nun başkenti olarak kaldığı 57 yıl boyunca farklı amaçlar için kullanıldı. Bir kısmı saray olarak kullanılırken bir kısmı da konuk evi olarak tahsis edilmişti. Yine bu dönemde birçok Hıristiyan azizine ait kutsal eşya da Venedik’e yollanmıştır. Yarım yüzyıl boyunca hiç bakım ve onarım görmeyen Pantokrator Kilisesi, tüm kıymetli madenleri tükenene dek yağmalanmıştır. Bizans’ın son devrinde manastır hastahanesinin varlığını sürdürdüğü, başhekimliğini de bir Türk’ün yaptığı kaynaklarda belirtilir. Manastırdan günümüze ulaşan kiliselerden ikisi kapalı Yunan haçı planlıdır, ortada yer alanı ise iki kubbe ile örtülen tek nefli bir yapıdır. Duvarlar büyük ölçüde eski binalardan getirilen taş-tuğla malzeme ile ve tuğla ağırlıklı olarak örülmüştür. Duvarların genelinde bu dönemde çok yaygın olan ve bir sıra tuğlanın geri çekilmesiyle yapılan gizli tuğla duvar örgüsü kullanılmıştır.
FETİHTEN SONRA MEDRESE OLUYOR
Fâtih Külliyesi’nin yapımından önce burası 700 öğrencinin eğitim gördüğü bir medrese olarak kullanılıyor. Camiye ismini veren Molla Zeyrek, Akşemseddin ve birçok dönemin alimleri burada ders vermişlerdir. Fatih medreseleri inşa edildiğinde Zeyrek Cami, dönemin en büyük din alimleri arasında yer alan tasavvuf  ehli   Abdullah-ı İlâhî’ye verilmiş ve bir zâviye şeklinde faaliyetini sürdürmüştür. Abdullah-ı İlahi: “Fatih Sultan Mehmed’in davetiyle İstanbul’a gelip Zeyrek Medresesi’nde ders vermeye başlayan Alaaddin et-Tûsi’den zahiri ilimleri tahsil etmiştir. Ubeydullah Ahrar’ın halifesi, şair, vahdet-i vücud’u benimseyen sufilerden Abdurrahman Cami’den (ö.1492) faydalanmıştır.”

İSTANBUL’UN SON PATRİĞİ VE AKŞEMSETTİN
Zeyrek Caminin
Batı duvarında Osmanlı döneminde açılan bir pencerenin üzerinde bulunan yedi satırlık mermer kitâbede Akşemseddin’in burada geçirdiği zamandan bahsedilmektedir. II. Mehmed tarafından şehrin alınışından sonra patrik seçilen ve parlak bir geleneksel törenle görevine getirilen Gennadios Sholarios son imparator XI. Konstantinos Dragases tarafından burada hapsedilmiş olarak bulunmuştu. Patriklikten istifa edip keşiş olan Nifon, 15. yüzyılın sonunda Selanik halkı tarafından başpiskopos ilan edilene kadar manastır işlevini sürdürüyordu. Bazı binalar ayakkabıcılar ve çuhacılar tarafından kullanılmaya başlanmıştı. 15. yüzyılın sonlarına doğru manastır onu camiye çevirecek Zeyrek Mehmed’e verildi. Cami olduğunda manastır çoktan eski fonksiyonlarını kaybetmişti. Bu parlak yapılar bütününden geriye bugün de ayakta olan kilise kalmıştı. Molla Zeyrek Cami, 1986 senesinde UNESCO tarafından Dünya Mirası listesine dahil edilmiştir.

 

ÇAN KULESİ ,KAPILAR VE MOZAİKLER

Ayrıca minberinin kiliseden kalma çan kulesinin parçalarına eklemeler yapılarak oluşturulduğu bununla birlikte mihrabın hemen sağ tarafında yer alan mermer duvar üzerinde anlatılara göre bir Viking tarafından mermere kazıma şeklinde yazılan ve burayı görüp beğendiğini anlatan bir el yazısı da bulunmakta.Yine Zeyrek camiinde kıble tarafında yer alan sütunlarında geçmiş dönem geçmiş dönem kilise yapısından kalma, içerisinden geçmenin kutsal olduğuna inanılan altı adet kapı da bulunmakta. Ayrıca yine kilise yapılarında bulunan , özellikle yeni doğan çocuklara uygulanan yeniden doğma ve arınma töreni olarak adlandırılan “vaftiz” bölümünü yine aynı şekilde yapımı içerisnde görmek mümkün. Bununla birlikte temel kısmının sarnıç ve çeşitli mezarların olduğu bilinen Molla Zeyrek Camii’nin günümüzde ibadet edilen kısımda bulunan taban halılarının uç kısımlarını kaldırdığımızda başta çeşitli mozaikler olmak üzere bu sarnıcın bir bölümünü de görmek mümkün olacaktır. Şimdiden herkese enerjisi ve heyecanı bol ,harika keşifler diliyoruz ,sağlıcakla kalın

 

 

 

Kaynak: http://www.tarihiistanbul.com/zeyrek-camii-pantokrator-kilisesi/

http://www.islamansiklopedisi.info/dia/ayrmetin.php?idno=440377&idno2=c440234#2