İstanbul’un Fethi’nde sizde bulunmak ister misiniz?

Türkiye’nin ilk “Panoramik Müzesi” Panorama 1453 Tarih Müzesi

Fahri Sarrafoğlu

Bu yazıyı yazarken çok sevinçli ve heyecanlıyım. Çünkü bugün yıllardır özlemini duyduğum hatta hep beraber duyduğumuz geç de olsa telafisi yapılan bir mekândan bahsedeceğim. Yalnız, yeni açılan bu mekânı anlatmadan önce size esas neden çok sevindiğimi biraz daha açıklamak istiyorum.

Her yıl 29 Mayıs İstanbul’un Fethinin yıldönümü kutlamaları yapılırken mümkün mertebe kutlamalarla ilgili o gün TV’lere ve ertesi gün gazetelere pek bakmamayı yeğlerdim.  Neden mi? Hayır, İstanbul’un Fethini tabii ki seviniyorum. Ama kutlama yapacağız, İstanbul’un Fethini canlandıracağız diye İstanbul’un Fethinde dahi olmayan kapıdan şehre girilmesi yok mu işte ona üzülüyordum yıllardır… Düşünün İstanbul’un 60’dan fazla kapısı var ama şu an en eli yüzü düzgün kapısı Belgrad Kapısı olduğu için genelde kutlamalar burada yapılıyor. Sadece adet yerini bulsun diye yapılan kutlamalar artık daha güzel daha farklı bir mekânda yapılacağı için sevinçliyim.

Evet, fazla uzatmayayım. Türkiye’nin İlk Panoramik Müzesi Panorama 1453-Tarih Müzesi’nden bahsedeceğim size. 14 yıl önce Topkapı’daki Otogarın olduğu yere şimdi gezerken hayranlık duyacağınız hatta görevlilerin sizi ikaz etmeseler belki saatler boyu kalabileceğiniz bir müzeden bahsediyorum.  Yaklaşık 147,5 milyon TL’ye mal olan Topkapı Fetih Parkı’nda, otopark, sosyal tesis, dükkânlar, süs havuzu, gölet, çocuklar için oyun alanları yer alıyor.

Müzeye ilk girişte, resim ve tablolar eşliğinde önce sizi adeta Fethe hazırlıyorlar. Fethin ruhunu hissede hissede surlara doğru sizde tırmanıyorsunuz. Sağınızdan –solunuzdan tekbir sesleri gelirken bir taraftan da askerlerin uğultusunu işitiyorsunuz.  Atların kişneyişleri, mehter marşının uzaktan gelen sesleri ve bağırmalar…- Daha ileri daha ileri…- Burçlara dikkat… Burçlara dikkat… Ve kalbiniz küt küt atarak gözünüzden yaşlar gelerek sizde etraftan gelen tekbir seslerini tekrar ede ede surlara doğru tırmanıyorsunuz…

Tam yukarı çıkınca adeta tam SAVAŞIN ORTASINDASINIZ… O da ne? Karşınızda Ulubatlı Hasan. Elinde Sancak, surlara tırmanmış sancağı tutuyor. Solunuza bakınca Edirnekapı’daki surlarını canlı ve üzerinde yürüyormuş hissederek görüyorsunuz. Tam karşıya bakınca Topkapı Surları’nı yani Kostantiniye yani İstanbul’a ilk Türk askerinin girdiği kapıyı ve sağınıza dönünce de Silivrikapı’daki surları görüyorsunuz. Her şey o kadar gerçek o kadar canlı ki. Dediğim gibi o an FETHİ yaşıyorsunuz daha doğrusu size ses efektleri ile görüntüler ile yaşatıyorlar. Birden savaşın içindesiniz ve kendinizi zor tutuyorsunuz eğer önünüzde müzenin setleri olmasa atlayıp geçeceksiniz surlara doğru Allah Allah nidalarıyla.

3 bin m² ‘lik bir alan içerisinde çerçevesi yani sınırları olmayan 360 derecelik bir resim düşünün. Resmin en temel özelliği ona bakıldığında üç boyut etkisi uyandırması olmuş. Üç boyut etkisinin sağlanması için izleyici resme ancak 14 metre uzaklıktaki bir platformdan bakılıyor. Resmin 650 m²’lik alanı gerçekten üç boyutlu ve alanda kuşatmada kullanılan topların, top arabalarının, barut fıçılarının imitasyonları var.
2 bin 350 m²’lik iki boyutlu resim alanı ise üç boyutlu bölgenin hemen arkasından başlıyor. Çalışma öylesine detaylı ki birebir insan büyüklüğünden başlayıp bütün detaylarıyla ince ince işlenerek ufka doğru küçülüyor. Eserdeki figürlerin sayısı 10 bin civarında olduğu yetkililer tarafından söyleniyor.
DÜNYADA 30 MÜZEDEN BİRİ
Dünyada şu anda yaklaşık 30 kadar bulunan panoramik müzeyi geziyorsunuz. Bu müzenin bir farkı var diğer müzelerden o da hem yatay hem de dikey TAM PANORAMA olması. Diğer müzeler hangileri mi? En önemlileri, Waterloo Savaşı Panoraması, Osmanlı-Rus Savaşı’nı anlatan Kırım Savaşı Panoraması, Napolyon’un Moskova Savaşı Panoraması, Plevne Müdafaası Panoraması ve Mesdag Panoraması’dır. Bu panoramaların çoğu, 1800’lü yıllarda yağlı boya tekniğiyle ve olayın geçtiği yerde yapılmışlardır. Müzelerin bazıları yatay olarak bazıları da dikey olarak yarım panoramik özelliktedir.

GÖZÜNÜZ YORULMADAN İZLİYORSUNUZ
Düzenleme o kadar ustaca yapılmış ki bu nesnelerin nerede bitip resmin nerede başladığını anlayamıyorsunuz. Duvardaki resim sadece yatay olarak devam etmiyor. Gökyüzüyle birleşiyor. Yani bütünlük hissi hiç zedelenmemiş. Güllelerin bıraktığı iz, bulutlar hepsi düşünülmüş. Mesafe duygusu kaybedilmiş, derinlik algısı tavan yaptırılmış. Sanki izlediğiniz resmin içinde kilometrelerce yürüyecekmişiz gibi bir hisse kapılıyorsunuz. Bütün bunlara bir de gümbür gümbür top ve tekbir sesleri, kılıç şakırtıları, mehter marşları eklenince gerisini siz düşünün.. Allah, Allah deyip ileri atılasınız geliyor. Kendinizi fethin tam ortasında bulacağınız bu mekân. Yediden yetmişe herkesin mutlaka ve hemen gitmesi gereken bir mekan. Ama giderken dikkat, sadece bir müze gezmeye gitmiyorsunuz sakın kendiniz öyle şartlandırmayın. İstanbul’un Fethini yaşamaya ve Fethe Katılmaya gidiyorsunuz bu heyecanla giderseniz çok ama çok daha sevecek ve farklı duygular içerisinde olacaksınız…

Ve tabii ki teşekkürler İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne emeğe geçen tüm sanatçılara, çalışanlara… Çünkü: 1988 yılında Londra’ya gittim ve orada kaldığım bir yıl boyunca Londra’nın tüm müzelerini gördüm. Madam Tussod Müzesi ki en meşhurlarıdır. Yine Korku Müzesi (Horror Muzeum) – Film, Sinema Müzesi (Move Muzeum) ,Bilim Müzesi (Since Muzeum) Hatta Oyuncak Müzesi (Toy Muzeum) dahi gezmiştim… Sadece Londra’da sırf müzeleri gezmek isteseniz değil hafta sonu sadece tüm gününüzü vermek isteseniz belki 1 yıl anca yeter. Abartmıyorum evet o kadar çok müze var ki. İngilizler adeta patlıcanın dahi neredeyse müzesini yapmışlar ki kaç çeşit patlıcan yemeği var diye)  Düşünün aradan neredeyse tam 20 sene geçiyor. Ve İstanbul’da Miniatürk’ün arkasından böyle bir müzeye sahip oluyoruz. Geç oldu ama devamını bekliyoruz. İstanbul çok şeye hem de her şeyin iyisine layık. Peki, neden bu müzeler geç yapıldı? Biraz da bizlerden, biz talep edersek, biz tarihle iç içe olursak bu tür müzelerin sayısı daha da artacaktır diye düşünüyorum… Ne dersiniz?