İstanbul’da Yaşıyoruz Ama İstanbul’u Tanımıyoruz

Mimar Mühendisler Grubu’nun (MMG) geleneksel olarak düzenlediği Çarşamba toplantılarının bu haftaki konuğu Kişisel Gelişim ve İletişim Uzmanı Fahri Sarrafoğlu oldu. Aynı zamanda 20 yıldır İstanbul’la ilgili araştırma ve gezilerini sürdüren  Sarrafoğlu MMG üyeleri ile bir araya geldiği İstanbul buluşmalarında, İstanbul’un tarihi güzelliklerinin yanında “baktığımız “ ama “görmediğimiz” yanlarını anlattı. Mimar ve Mühendisler Grubu Başkanı Murat Özdemir’in katıldığı söyleşiye mimar ve mühendisler de dinleyici olarak iştirak ettiler.

FATİH SULTAN MEHMET’İN HOŞGÖRÜSÜ
Sarrafoğlu, sunuma ilk olarak Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul Fethi sonrasında İstanbul’un yerli halkına karşı gösterdiği hoşgörüden bahsetti.  İstanbul’dan gidenleri tekrar çağıran Fatih Sultan Mehmet,  onlara hem imtiyazlar verdiğini hem de vergi muafiyeti getirdiğini aktaran Sarrafoğlu, şunları söyledi : “Fatih  böylece sadece Türklerin yada Müslümanların padişahı değil tüm tebaanın padişahı olduğunu gösterdi. Ayrıca  bunun da gelecek tüm nesiller tarafından dikkate alınmasını istedi. ”
Sarrafoğlu, ayrıca bilinenin aksine Fatih Sultan Mehmet’e en büyük desteği veren Akşemsettin’in aslında sakallı olmadığını köse olduğunu belirterek kaynaklarda kaşlarının beyaz olduğunun vurgulandığını ifade etti.

AKİDE ŞEKERİ VE SÖZSÜZ İLETİŞİM
Yine padişahların tahta çıkarken uyguladığı sözsüz iletişimden de bahseden Sarrafoğlu, akide şekerinin bilinmeyen bir hikayesini anlattı:  “ Tahta yeni çıkan padişah, Yeniçeri Ağası’nın elinden bir şeker tası alırdı. Bu şeker bizzat Yeniçeri Ocağı’nda yapılır ve Yeniçeri Ağası tarafından bizzat Padişah’a sunulurdu. Padişah şeker tasını,  iki şekilde alırdı. Önce şeker tası tartılır, eğer 400 gram gelirse padişah isterse eliyle alıp yer, isterse de yanında bulunan çeşnicibaşına verir o yedikten sonra kendisi yerdi. Eğer şeker 400 gram gelirse şu anlama geliyordu: “Yeniçeri yeni tahta çıkacak olan padişaha güveniyor.”  Bunun üzerine padişahta bu şekeri eliyle alıp yerdi. Bu da “ben de size güveniyorum” anlamına geliyordu. Eğer padişah güvenmezse “size güvenmiyorum, güvenim eksik” anlamında, onu alır çeşnicibaşına tattırır sonra yerdi. Tas içerisinde getirilen şeker 400 gramdan az ise, bu da yeniçerilerin yani ordunun padişaha güvenmediğine delaletiydi. Bu durumda ise padişahın yapması gereken iki hareket vardı. Ya “her halükarda ben size güveniyorum” diyecek şekeri kendi eliyle alıp yiyecek ya da “ben de size güvenmiyorum” diyerek çeşnicibaşına havale edecekti. İşte bu işleme akitleşme denirdi Bu yüzden de şekere Akide Şekeri denildi.

MİMARLARIN NAMAZ KILDIĞI CAMİİ
Söyleşide Mimar Sinan’ın mimari dehasından da bahseden Sarrafoğlu, Mimar Sinan’ın kendisi adına yaptırdığı Mimar Sinan Mescidi’nden sonra bir gelenek halinde, türbesinin değil mescidinin ziyaret mekanı olduğunu belirterek, bir mimar işe başlamadan  mutlaka buraya gelir burada iki rekat namaz kılar ve işlerin düzenli gitmesi için dua eder. Bir nevi Mimar Sinan’ın o enerjisinden kendisinde de olması için Allah’ yakarır, açıklamasını yaptı.

ŞEHZADE  MEHMET CAMİİ’NİN MİNARELERİNDEKİ SIR
Öte yandan Şehzadebaşı Camii’nin minarelerinde bulunan nakıştan da bahseden Sarrafoğlu, özellikle iki minarenin tıpkı hocasının karşısında ayakta duran bir talebeyi gibi temsil ettiğini ve minarelerdeki o desenlerin o dönemde öğrencilerin giydikleri cübbe desenini sembolize ettiğini ifade etti . Zaten Sinan’ında Şehzade Mehmet Camii için “çıraklık eserim” demesinin ardında yatan sırrın da bu olduğunu belirtti.

FATİH CAMİ’NİN BİLİNMEYENLERİ (İLKLERİN CAMİSİ)
Padişah 2.Mahmud tarafından İstanbul’a ilk yangın havuzunun Fatih Camii’nde yapıldığı bilgisini veren Sarrafoğlu, şunları söyledi: “İlk yangın havuzu ilklerin camisi olarak da bilinen Fatih Camii’ne yapıldı. Bilindiği gibi Fatih Camii ilk güneş saatinin olduğu, camidir. Yine İstanbul’da padişah tarafından yaptırılan ilk cami  (Selâtin Cami), Yeditepe üzerine yapılan ilk cami, yangın havuzlu ilk cami ve İstanbul’un ilk üniversitesine ev sahipliği yapan cami olma gibi özelliklere sahiptir. Ayrıca dışarıdaki cemaate imamın sesini aktarmak için müezzinlerin çıktığı “mükebbire”ler de iki tane olmak üzere ilk bu camide yapılmıştır. Fatih Camii’nin avlusunun cümle kapısındaki yangın havuzu 1825’te Sultan 2.Mahmud tarafından yaptırılarak üzerine de Sultan Mahmud’un tuğrası konulmuştur. Kaynaklarda Fatih Camii’nin ilk halinde tek minare olduğu belirtiliyor. Ayrıca şu an Fatih Caminin ilk halinden orijinal olarak günümüze kadar gelen girişteki şadırvan halen duruyor.”

İSTANBUL’A SAHİP ÇIKALIM
İstanbul’a büyük yatırımlar yapıldığına dikkat çeken Sarrafoğlu, bu yatırımların gayet güzel olduğunu dile getirdi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin çalışmalarından da övgüyle söz ederken özellikle Beyaz Masa’nın İstanbul için çalışmalarının gayet güzel olduğunu belirtti. Katılımcılara İstanbul’un daha da güzel olması için destek vermelerini ve Beyaz Masaya e-posta yoluyla ya da telefonla bilgi vererek yardımcı olabileceklerini söyleyen Sarrafoğlu, Osmanlı Döneminde her taşın mutlaka bir esprisi olduğunu ve mimarın tasavvuf terbiyesinden geçen kişiler oldukları için bir tasavvuf nezaketi ve terbiyesi içinde eserlerini ortaya koyduklarını dile getirdi. Seminer sonrasında katılımcılara Fahri Sarrafoğlu ve MMG Başkanı Murat Özdemir tarafından katılımcı belgesi verildi. Sarrafoğlu, son alarak  yaptığı açıklamada bu belgenin önemli olduğunu ve herkesin tıpkı İstanbul’un fethinde bulunan ve  Ni’mel Çeyş (Müjdelenmiş Asker) adı verilen askerler gibi,  o dönemdeki manevi  ruh ve heyecanla İstanbul’u sahiplenerek daha güzel, daha yaşanabilir bir hale getirmesi için elbirliği ile gayret etmesi gerektiğine vurgu yaptı.