Deli değil Sultan İbrahim diyelim

Hangi tarih kitabını açsanız 36 Osmanlı Padişahları içerisinde tek “deli” diye anılan Padişah Sultan İbrahim olarak bilinir. Peki, bu ne derece doğrudur? Olayın aslı nedir? Bir diğer sorumuz ise şöyle: “ Şu an hayatta olan tüm Osmanlı hanedanının soyu hangi padişahtan geliyor. Daha doğrusu Osmanlı’nın ilk atası Osman Gazi’dir. İkinci atası ise tahmin edeceğiniz gibi Sultan İbrahim’dir. İşte daha şaşıracağınız başka detaylar da var.  İşte ayrıntılar:

HAYATI ÇALKANTILAR İÇİNDE GEÇTİ
I. Ahmed’in saltanat makamına çıkmış üç oğlunun sonuncusu olup 12 Şevval 1024’te (4 Kasım 1615) doğdu. Annesi Kösem Mahpeyker Sultan’dır. Tahta geçtiğinde yirmi beş yaşında olan İbrâhim’in şehzadelik yılları Osmanlı sarayının en karışık dönemine rastlar. Babasının genç yaşta vefatından sonra padişah olan amcası Mustafa’nın (I.) aklî dengesizliğinin beraberinde getirdiği bunalım yılları, ağabeyi II. Osman’ın tahttan indirilip feci şekilde katli, diğer ağabeyi IV. Murad’ın saltanatının ilk on yılında karşı karşıya kaldığı sıkıntılar ve idareyi tam anlamıyla ele aldıktan sonra da başvurduğu son derece sert ve kanlı tedbirler, daha çocukluk ve gençlik döneminde iç dünyasını derinden etkiledi. Bu zor yıllarda şahit olduğu hadiseler, karşı karşıya kaldığı ölüm tehlikesi, oldukça hassas bir yapıya sahip bulunduğu anlaşılan İbrâhim’in ruhî dengesini sarstı. Özellikle IV. Murad’ın saltanatı sırasında kardeşleri Bayezid ve Süleyman’ı boğdurması (Ağustos 1632), ardından Bağdat seferine çıkarken hayatta kalan ana-baba bir iki kardeşinden Kasım’ı bir dedikodu sonucu idam ettirmesiyle (1637) sıranın kendisine geleceği endişesi sinirlerinin daha da bozulmasına yol açtı.

IV.MURAD’IN ÇOCUĞU OLMAYINCA TAHTIN TEK VARİSİ OLDU
 IV. Murad’ın oğullarının çok küçük yaşta ölmüş olmaları sebebiyle hânedanın yegâne vârisi haline gelmesi, padişahın hastalığının da tedavi edilemez bir durumda bulunup hayatından ümit kesilmesi, ona muhtemelen aklından bile geçirmediği saltanatın yolunu açmakta gecikmedi. IV.Murad’In  vefat haberini Sadrazam Kemankeş Kara Mustafa Paşa’nın gönderdiği kapı ağasından alan Sultan İbrâhim, bunun kendisini öldürmek için bir tertip olduğu zannıyla odasından çıkmak istemeyince annesi tarafından ikna edilmiş, ağabeyisinin cesedini gördükten sonra tahta cülûs etmiş, resmî biat töreni ise 16 Şevval 1049 (9 Şubat 1640) Perşembe sabahı yapılmıştır.

KIRIM HANİ OSMANLI’YA NASIL VARİS OLUYORDU?
Bir rivayete göre, IV. Murad ölüm döşeğinde iken hânedanın hayatta kalan tek erkek üyesi olan İbrâhim’i öldürtmek için Şeyhülislâm Zekeriyyâzâde Yahyâ Efendi’den fetva almış, ancak Kösem Sultan bunu önlemiştir. Bu rivayeti aktaran Du Loir, onun yakın nedimlerinden Mustafa Paşa’yı kendi yerine getirmek tahayyülünde olduğunu dahi yazar (Voyages, s. 110; ondan naklen Zinkeisen, IV, 526). Yine IV. Murad’ın son anlarında İbrâhim’in öldürülüp Kırım hanının tahta çıkarılması yolundaki vasiyetinin de Kösem Sultan tarafından önlendiği rivayet edilir. Sultan İbrâhim’in tahta cülûsundan hemen sonra Rodos’ta sürgünde bulunan eski Kırım hanı Şahin Giray’ın hânedanın “kuş” adını taşıyan biri tarafından çok zor durumda bırakılacağı kehaneti öne sürülerek idam edilmesi (Vecîhî, s. 46), ardından da Silâhdar Mustafa Paşa’nın ortadan kaldırılması dolayısıyla kuvvetlenmekte ve sarayda bu konunun dedikodusunun yapıldığını göstermektedir. Halbuki Solakzâde, IV. Murad’ın ölüm döşeğinde iken Sultan İbrâhim’i çağırtıp tahtın kendisinden sonra ona nasip olacağını söylediğini, halkı koruyup gözetmesi vasiyetinde bulunarak helâlleştiğini belirtir
SULTAN İBRAHİM DÖNEMİNDE İSTANBUL RAHATLADI
Sultan İbrâhim’in sekiz yıl süren saltanatı sırasında gerek dış gerekse iç olaylar bakımından bir öncekine göre nisbeten daha sakin bir dönem yaşanmıştır. Özellikle saltanatının ilk dört yılı kaynaklarda dirayetli, iyi bir idareci olarak takdim edilen Vezîriâzam Kemankeş Kara Mustafa Paşa sayesinde oldukça istikrarlı ve huzurlu geçti. IV. Murad’ın sert, sıkı rejimi yerini daha serbest bir idareye bıraktı; sadrazamın almış olduğu malî tedbirlerin sonucu olarak İstanbul ve taşrada rahatlama görüldü. Bunda, ruhî bunalımlar içerisindeki padişahın sadrazama olan güveninin de rolü olduğu anlaşılmaktadır.
DELİ DİYEN İFTİRA ATMAKTADIR
Sultan İbrâhim hakkında özellikle XX. yüzyıl başlarında bazı tarihçilerin ortaya attığı “Deli” lakabı daha sonra yaygınlık kazanmıştır. Halbuki onun, amcası I. Mustafa gibi bir durumda olmayıp zaman zaman psikolojik rahatsızlıklar içinde sarsıldığı kabul edilmektedir.

TEK ÖNEMLİ ESERİ: SEPETÇİLER KASRI
Günümüzde Yeşilay Genel Merkezi olarak kullanılan Sepetçiler Kasrı, 1643’te Sultan İbrahim tarafından Bizans döneminden kalma surların üzerine inşa ettirilmiştir. Topkapı Sarayı’nın dış bahçesinde ve kıyı alanlarında yer alan yapılardan bugüne kadar gelebilen sadece Sepetçiler Kasrı’dır. İnşaatında kullanılan kırmızı mermerler Darıca ve Rusçuk’tan, çinileri İznik’ten, demir aksam ve çiviler de Samakoy ve Selanik’ten getirilmiştir.

Sepetçiler ismi nereden geliyor?

Söylentiye göre de Sultan İbrahim Kasrın arkasında bulunan hasırcı ve sepetçi esnafını koruduğu, buradaki eski köşkü yeniden yaptırmaya karar verdiği zamanda sepetçi esnafının yardımlarını görmüştür. Kasrın yapımından sonra da kasrın çevresindeki sepetçi esnafı çalışmalarını sürdürmüş ve sepetçilerin burada bulunmasından ötürü de Kasra bu isim verilmiştir.

Kaynak: https://www.yesilay.org.tr/tr/kurumsal/sepetciler-kasri

https://islamansiklopedisi.org.tr/ibrahim–padisah